12 Mart 2014 Çarşamba

NÜKHET OCAK BALKAN

'Sudaki Damlalar' Görücüye Çıktı
20 Mayıs 2013 11:26
Bir dönem Gaziantep milletvekilliği yapan ve aynı zamanda Devlet Bakanı rahmetli Kamil Ocak'ın kızı olan Nükhet Ocak Balkan'ın 'Sudaki Damlalar' isimli ebru sergisinin açılışı yapıldı.
Bir dönem Gaziantep milletvekilliği yapan ve aynı zamanda Devlet Bakanı rahmetli Kamil Ocak'ın kızı olan Nükhet Ocak Balkan'ın 'Sudaki Damlalar' isimli ebru sergisinin açılışı yapıldı.
Bayazhan'da gerçekleşen sergiye büyük ilgi oldu. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, açılış öncesi sanatçı Nükhet Ocak Balkan'a bakır işlemeli tabak hediye etti.
Son dönemlerde kültürel ve sanatsal etkinliklerin devam ettiğini belirten Güzelbey, önce Bey Mahallesi'nde Atatürk'ün Anı Evini, daha sonra da Nükhet Ocak Balkan'ın ebru sergisinin açılışını yaptıklarını söyledi.
Böyle kültürel açılışları yapmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu ifade eden Güzelbey, "Gaziantep siyasetine ve sporuna büyük katkılar sunan merhum Kamil Ocak'ın kızı Nükhet Ocak Balkan Ankara'da yaşamasına rağmen Gaziantep' e olan sevgisini ve özlemini hiç bir zaman unutmamıştır. Büyük bir özenle emek vererek hazırladığı ebruları şehrimizde sergileyerek buraya olan vefasını bir kez daha dile getirmiştir. Sergimiz hayırlı uğurlu olsun" dedi.
Doğduğu ve büyüdüğü kentte bir gün bir katkı yapmak için söz verdiğini ve o günün bugüne kısmet olduğunu dile getiren Nükhet Ocak Balkan, "Başka bir doğum günümüz olan 19 Mayıs tarihinde böylesi güzel bir sergiyi memleketimde açmaktan son derece memnunum. Bana destek veren herkese çok teşekkür ederim" diye konuştu.
Ebru sergisinin açılışına Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Özgür Özaslan, Sinema Sanatçısı Arif ErkinGüzelbeyoğlu, Vakıflar Bölge Müdürü İsa Güven, Mimarlar Odası Başkanı Sıtkı Severoğlu, İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Mehmet Aykanat ve çok sayıda sanatsever katıldı.

Bayazhan'daki ebru sergisi, 31 Mayıs tarihine kadar açık kalacak. - GAZİANTEP
***
Tahmis Kahvehanesi
07.02.2012
Dün Kültür Yolu’ndan bahsederken, Gaziantep’in, kendine dair en çok doküman sunan şehir olduğunu söylemiştim. Yazının sonu o sözünü ettiğim dokümanları nereden topladığıma dayandı. Tabii bu işin ‘lafügüzaf’ yanı… Kitapçıkları aldığım yer orası olmasaydı bile illa ki bahsedecektim Tarihi Tahmis Kahvehanesi’nden. Kaçarı yok.

Tarihi Tahmis Kahvehanesi ta 16. yy’de inşa edilmiş. Aslında bitişiğindeki Mevlevihane’nin gelir kaynaklarından biri olmak üzere kurulmuş. Mevlevihane’nin geçmişi hakkında, birinci sayabileceğim bir ağızdan bilgi aldım.

Kaybolan Tatlar
 diye bir e-posta topluluğu var, duymuşsunuzdur. Bu toplulukta kimler yok ki? Amatör damak düşkünlerinden tutun, kitabevi raflarında eserlerini gördüğünüz ünlü yazarlara dek… Haliyle inanılmaz bilgi alışverişi oluyor bu mütevazı görünümlü grupta. Bildiğiniz derya… Grupta sevgili Tijen İnaltong’un televizyon programı “Tak Sepeti Koluna”nın Gaziantep bölümünün bahsi geçti. Bazılarımız kendi deneyimlerimizden yola çıkarak Antep’e ilişkin bilgiler paylaştık. Topluluktan Bülent Tandoğan bey, Tahmis Kahvehanesi’nden söz açtı. Derken çeşitli bilgiler paylaşılmaya başlandı.
Tahmis Kahvehanesi, üst kat
Bunlardan en önemlisi, kahvehanenin bağlı olduğu Mevlevihane’nin son varislerinden Nükhet Ocak Balkan hanımın paylaştığı bilgiler oldu kuşkusuz. Nükhet hanımın dedesi, bahsi geçen Mevlevihane’nin son tekke şeyhiymiş. Ocak ailesi ise Mevlana’nın soyundan geliyor. 16. yy’de, büyük büyük dedeleri, IV. Murad’ın emri ile Konya’dan Antep’e geliyorlar ve bugünkü Mevlevihane’yi kuruyorlar. Beraberinde civardaki hanlar ve bu kahvehane kuruluyor. O günlerden 1926 senesine dek buraların idaresini Mevlevihane sürdürüyor.

Tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunuyla birlikte Tekke Camii ve Mevlevihane, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş. Tahmis Kahvesi ve diğer bazı dükkanların idaresi ise Ocak ailesinden mütevelli heyetince yürütülüyormuş. Mevlevihane, yine Ocak ailesinin teşvikiyle müzeye dönüştürülmüş. Antep’e gidenlerin görmesi gereken bir yer burası da… Ve fakat önünden her geçişimizde “bir sonraki turda gireceğiz” deyip, görmeden İstanbul’a döndük biz.

Tahmis Kahvehanesi işte bunca eski ve kıymetli bir hatıranın yaşayan son parçalarından. Yakın zamanda restore edilmiş. Bu restorasyon ayrı bir tartışma konusu oldu. Bülent bey, Tahmis’in restorasyon öncesi halini görenlerden biri. Kendisi henüz yeni halini görmese de benim grupta paylaştığım fotoğraflardan gördüğü kadarıyla, bu restorasyondan memnun kalmadı. Bir parça orijinalliğin yitirildiği kanısındalar. Aslında haksız değiller.
Paylaşılan bir videodan ve şu sitede bulduğum fotoğraflardan gördüğüm eski Tahmis ile bugünkü arasında gerçekten fark var, evet. Ancak açıkçası bu kahvehaneyi ilk kez gören birisi olarak (ve tarihe de önem veren birisi olarak) bana çok da kötü kotarılmış bir iş gibi gelmedi. Eski hali ciddi bakımsız ve aslında niteliğini kaybetmiş göründü gözüme. Şimdiki avizeler beğenilmese de (ben de dahilim o beğenmeyenlere) eskiden kullanılan floresan lambalar “tarihi” mekana en aykırı ve çiğ düşen eşyalar olsa gerek!

Antep’i görme arzum, çevremden duyduğum övgülerden ziyade, çocukluğumdan beri babamdan dinlediğim Antep anılarına dayanır aslında. Babam Antepli değil. Ancak geç gelen askerliğinin tadını Antep’te çıkarmış, bu şehri sevmiş birisi. Çocukluğum, babamın anlattığı şen, keyifli, güleryüzlü, kalender Antep esnafı hülyalarıyla geçti desem yeridir. Gün gelip de kendi Antep deneyimimi yaşadığımda o esnafa güncel hayatta pek rastlayamadım ne yazık ki. İki yeri bunun dışında tutayım, ama çarşı esnafı, hiç de babamın anlattığı gibi değildi. Çağımız, devrimiz mi bozdu bu neşeyi acaba?

Tahmis Kahvehanesi’ne girdiğimizde anladım işin aslını. Bu da benden bir rivayet olsun ki size, 1980’lerin kalender Antep esnafı, şimdilerde emeklilik günlerinin tadını Tahmis’te çıkarıyor zahir! Masalara kurulmuş iskambil oynayan, birbiriyle tatlı tatlı şakalaşan, ceketli, yelekli, kravatlı, tertemiz giyimli bu beyler, herhalde Antep’in son gerçek yüzünü temsil edenlerden olsa gerek. Tahmis’in çalışanları ise güler yüzlü, ilgili insanlar. Çaycıları iyi çay demlemeyi biliyor. Ben denemedim, ama Feridun’un dediğine göre menengiç kahveleri ise enfesmiş. Hâsılı kelâm, yolunuz Antep’e düşerse, tüm gezi rotalarınızı bir biçimde Tahmis’e çıkartın derim.
Tahmis sakini...
Yazıda bu kadar sık “tahmis” sözcüğü geçti. Anlamını paylaşmadan olmaz. Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’ında bu sözcüğün birkaç farklı anlamı var. Sayısal alana ya da edebiyata ilişkin anlamlarını es geçiyorum. Konumuzla ilişkin anlamı ise şöyle:

Tahmis (Arapça isim) 1. Ateşte kızdırıp, kavurma. 2. Kahve kavrulan yer; kahve kavrulup, satılan yer. 3. Döğülmüş kahve satılan yer.

Kaybolan Tatlar’da Bülent bey, Edirne’de de bir Tahmis Kahvesi ve hatta Tahmis Meydanı ile Çarşısı olduğunu duyduğundan söz etti. Edirne’nin önemli bir Mevlevihane barındıran şehir olmasından yola çıkarak Tahmisler ile Mevlevihaneler arasında ilişki olabileceği kanısına vardı. Bana göre de bu oldukça yüksek olasılıklı bir tahmin. Ayrıntılı bilgiyi şu an veremeyecek olsam da Mevlevi tekkelerinde kahve kavurmak, dibekte kahve dövmek, mertebelerden biridir diye biliyorum. Bu konuyu araştıracağım. Ve sanırım Mevlevilik konusunda da biraz okuma yapmam gerekiyor.

Bu son konu grupta konuşulurken, ben, şimdi neden anımsayamıyorum, ama uydu haritasından Eminönü’ne bakıyordum. Bunca senedir girip çıktığım sokaklardan birini yeniden keşfettim desem yeri! Hani şu bizim meşhur Kurukahveci Mehmet Efendi vardır Mısır Çarşısı çıkışında. (Bakış açısına göre “girişinde” de denebilir elbet!) Tam köşede. Kurukahveci Mehmet Efendi’nin bulunduğu bu sokağın adı nedir, dikkat etmiş miydiniz? Önceden dikkat etmemişseniz de şimdi tahmin edersiniz herhalde. Evet, Tahmis Sokak!

Her gün önünden gelip geçtiğimiz şeylerin, girip çıktığımız sokakların ya da hayatımızda ilk kez gittiğimiz bir yerin dönüp dolaşıp bir bilgi ve münasebet yumağı olarak karşımıza çıkışı mucize değilse bile, hayatı tatlandıran şeylerden biri olduğu kesin! İnsan bilgiye bazen eski bir tabelayı meraktan ulaşıyor, bazen de böyle güzel, bilgilerini, deneyimlerini paylaşmaktan imtina etmeyen insanların bir araya gelip, konuşmasıyla… Yeni kapılar açan, yeni merak konuları ortaya atan, soran, araştıran ve beni besleyen bu topluluğu, yani Kaybolan Tatlar’ı seviyorum ben galiba! Paylaştıkları bilgilerle ya da bazen sadece sohbetleriyle yaşam dağarcığıma bir şeyler katan tüm o insanlara bir kez daha teşekkür edeceğim geldi. Edeyim o zaman. Teşekkürler!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder